fbpx

Yeme Bozukluklarının Psikolojik ve Davranışsal Temelleri

Yeme bozuklukları (Anoreksiya Nervoza, Bulimia Nervoza, Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu) çocuk ve gençlerin normal, mutlu hayatını sefil bir hayata dönüştürebilir. Yeme bozuklukları insanların fiziksel ve zihinsel sağlığına zarar veren ve ebeveynleri, kardeşleri ve arkadaşlarıyla ilişkilerini kırılma noktasına kadar getiren sarmalın içine hapseder. Bu yazıda, yeme bozukluğu olan kişilerin tipik düşünme ve davranış biçimlerini detaylandırmaya çalışacak, bu psikolojik ve davranışsal özelliklerin yarattığı kısır döngüleri ve insanların hayatlarını nasıl altüst ettiklerini anlatmaya çalışacağım.

Yeme bozukluklarında ortak olan başlıca psikolojik ve davranışsal temeller şunlardır:

  • Görünüşün, kilonun ve yemek yemenin aşırı değerlenmesi
  • Şekil, kilo ve yemek yeme ile aşırı meşgul olma
  • Kilo alma veya şişmanlama korkusu
  • Şişman hissetmek
  • Aşırı diyet
  • Tıkınırcasına yeme nöbetleri
  • Aşırı egzersiz
  • Kendi kendine kusturma
  • Müshil ve/veya diüretiklerin (diğer adıyla su hapları) kötüye kullanımı
  • Vücut kontrolü

Vücut şekli, kilo ve yeme kontrolüne aşırı değer verme

Kiloma, bacaklarımın ve karnımın ne kadar ince olduğuna kafayı takmış durumdayım. Görünüşümden asla memnun değilim. Başka hiçbir şey benim için önemli değil ve aynada gördüğümden hoşlanmadığım için kendimi değersiz hissediyorum. Daha da zayıflamalıyım – bir kilo (yarım kilo) bile alsam umutsuzluğa kapılıyorum.”

Çoğu insan kendini diğer insanlarla olan ilişkilerine ve örneğin okulda ya da sporda nasıl performans gösterdiğine göre değerlendirirken, yeme bozukluğu olan kişiler kendilerini ağırlıklı olarak ya da hatta tamamen vücut ağırlıklarına ve şekillerine ve bunları kontrol etme becerilerine göre değerlendirirler. Vücut şekli ve kiloya aşırı değer verme olarak adlandırılan bu kendini değerlendirme biçimi, yeme bozukluklarının birincil ya da temel psikolojik özelliği olarak kabul edilir. Buna ek olarak, doğrudan ya da dolaylı olarak diğer yeme bozukluğu özelliklerinin çoğunun arkasındaki itici güçtür (Yeme bozukluklarının ne olduğunu daha iyi anlamak için şu yazıma bakabilirsiniz).

Burada şekil ve kiloya aşırı değer verme ile vücut memnuniyetsizliğini – kendi fiziksel görünüşümüzden hoşlanmamayı tanımlamak için yaygın olarak kullandığımız bir terim – birbirinden ayırmak önemlidir. Beden memnuniyetsizliği genel popülasyonda yaygındır, ancak çoğu durumda tıbbi bir sorun değildir, çünkü görünüşlerinden memnun olmayan insanların hayatlarında genellikle kendilerini mutlu hissetmelerini veya kendileriyle gurur duymalarını sağlayan başka şeyler vardır. Öz saygıları, biz ruh sağlığı uzmanlarının yaşam alanları olarak adlandırdığı çeşitli şeylere dayandığından, yaşam kalitelerini aşırı derecede etkilemez. Yeme bozukluklarında daha zayıf olma ve ya daha az kilo alma düşüncesi fiziksel ve psikolojik refahı ciddi oranda etkiler.

Yaşam alanları hakkında düşünmenin en kolay yolu bir pasta grafiği hayal etmektir. Genellikle insanların kendilerini tatmin eden ve kendilerini iyi hissetmelerini sağlayan çeşitli ilgi alanları vardır. Bu kişilerin pastalarında kabaca eşit birkaç dilim olacaktır; dilim ne kadar büyükse, kişi o yaşam alanına o kadar fazla önem verir. Aşağıdaki şekilde de görebileceğiniz gibi, yeme bozukluğu olan bir kişinin pasta grafiği çok farklı görünür. Şekil ve kilolarıyla o kadar meşguldürler ki, pastalarında büyük bir dilim ve diğer yaşam alanlarını (okul, aile, arkadaşlar, spor, vb.) temsil eden sadece ince dilimler vardır. Bu, yeme bozukluğunun bir kişinin hayatını ne kadar etkileyebileceğini gösteren iyi bir örnektir.

yeme bozukluğu, yeme bozukluğu tedavisi, yeme bozukluğu psikiyatrist, adolesanlarda yeme bozuklukları, yeme bozuklukları terapisi,yeme bozukluğu psikolog

Not: Bazen yeme bozukluğu olan kişiler şekilleri ve kiloları ile daha az ilgilenir ve yeme üzerinde kontrol sağlama ihtiyacı ile daha çok ilgilenirler. Bu gençlerde yeme bozukluklarının temel psikolojik özelliğinin yeme kontrolüne aşırı değer verilmesidir.

Aşırı değerlenme neden sağlıksızdır?

Aşırı değer biçmenin sağlıklı ve dengeli bir öz-değerlendirmeye ulaşmayı zorlaştırmasının ve ergenin sağlığına ve refahına zarar vermesinin dört ana nedeni vardır:

  1. Özsaygıyı tek bir yaşam alanına dayandırmak risklidir. Gerçekten de, yeme bozukluğu olan bir kişi şeklini, kilosunu veya yemesini kontrol edemediğinde, tüm öz değerlendirme sistemi çöker. Başka bir deyişle, tüm yumurtaları tek bir sepete koymak gibidir.
  2. Asla başarıya götürmez. Aşırı değer biçme ile yeterince zayıf olmak ya da “mükemmel” vücut şekline veya yeme kontrolüne ulaşmak imkansızdır. Başka bir deyişle, yumurtaları tutmak için kullanılan sepet deliklerle doludur.
  3. Diğer önemli yaşam alanlarını marjinalleştirir. Sepetiniz yumurtalarla doluysa, başka hiçbir şeye yer kalmaz. Aynı şekilde, aşırı değer biçme, genellikle dengeli, istikrarlı ve sağlıklı bir öz değerlendirme sistemine katkıda bulunan diğer önemli yaşam alanlarına (örneğin, okul, ilişkiler, hobiler) çok az yer bırakır.
  4. Sağlıksız davranışlara yol açar. Aşırı değer biçen kişilerin ana amaçlarına ulaşmak için yaptıkları şeyler fiziksel ve psikolojik olarak zarar vericidir. Çabaları sağlıksızlık sarmalı daha da büyütür.

Aşırı değer biçmenin yaşam üzerindeki etkisini görmenin diğer en kolay yolu, bir pizzanın dilimleri yerine yaşam alanlarının bir taburenin ayaklarıyla temsil edildiğini hayal etmektir; kocaman bir ayağı ve birkaç küçük ayağı olan bir tabure sizi uzun süre ayakta tutamaz, tabii dik durabilirse! Dengeli ayaklara sahip bir öz-değerlendirme sistemi -çeşitli ilgi alanlarına, başarılara ve ödüllere izin veren bir sistem- çok daha rahat ve çok daha az kırılgan olacaktır.

yeme bozukluğu, yeme bozukluğu tedavisi, yeme bozukluğu psikiyatrist, adolesanlarda yeme bozuklukları, yeme bozuklukları terapisi,yeme bozukluğu psikolog

Şekil, kilo ve yemek yeme ile aşırı meşgul olma

Her zaman görünüşüm hakkında endişeleniyorum ve kendimi sürekli benden daha zayıf olan insanlarla kıyaslıyorum. Her gün, günün büyük bir çoğunluğunda yemek yemeyi düşünüyorum: okuldayken, arkadaşlarımla dışarıdayken ve hatta film izlerken bile. Kilomu aklımdan çıkaramıyorum.”

Kendinizi yalnızca ya da esas olarak şekliniz, kilonuz ya da yemeğinizle değerlendirmenin doğrudan bir sonucu, başka pek az şey düşünebilmenizdir: buna şekil, kilo ve yemekle meşgul olma diyoruz. Biraz stres, kısa süreli olduklarında ve endişeleriniz uygun, gerçek ve nesnel zorlukların üstesinden gelmeye odaklandığında sorunları çözmenize yardımcı olabilir. Örneğin, notlarınız hakkında endişelenmek sizi bir okul sınavı için çok daha fazla çalışmaya ve dolayısıyla daha iyi bir sonuç almaya sevk edebilir. Ancak, endişe duyduğunuz sorun gerçekten çözülemiyorsa, bir çıkış yolu veya rahatlama yoktur. Biyolojik yeme dürtüsünün üstesinden gelmek ve doğal vücut ağırlıklarını değiştirmek için çabalayan insanlar asla hedeflerine ulaşamayacakları gibi, endişelerinden de asla kurtulamayacaklardır. Bu durum ortaya çıktığında, kişinin yeme bozukluğu zihniyetine saplanıp kaldığını söyleriz.

Yeme bozukluğu psikolojisinin etkisi nedir?

  1. Yeme bozukluğu zihniyetine sahip kişiler kendilerine ve başkalarına alışılmışın dışında bir şekilde bakarlar.
  2. Örneğin, sadece zayıf insanları ya da düz bir karnı veya büyük kasları olanları fark edebilirler. Etraflarında kendileri kadar “kusurlu” pek çok insan olduğunu ya da örneğin spor salonlarındaki en ince, en güzel kızın hiç de hoş olmadığını görmezler bile. Sadece önemli olduğunu düşündükleri bir şekilde kendilerinden “daha iyi” olan insanlara odaklandıklarında, dünyaya tarafsız bir gözle bakamazlar ve bu da onları kaçınılmaz olarak çok mutsuz edecektir. (Sosyal medya kullanımının da etkisi benzerdir. Kaldıki sosyal medyada binbir çeşit filtre var. Bu konuda okuyabileceğiniz diğer yazım için tıklayın)
  3. Yeme bozukluğu zihniyetiyle ilişkili olumsuz duygular arasında yemeyi kontrol etme veya kilo verme becerisine ilişkin kaygı ve endişe, kilo almaya yönelik yoğun bir korku ve algılanan başarısızlıklarla ilgili suçluluk duyguları ve ruh hali değişimleri yer alır. Bunlar diyet yapma çabalarını ve diğer aşırı kilo kontrol davranışlarını daha da yoğunlaştırarak bir kısır döngüye yol açabilir, bundan kaçmak imkansızdır.
  4. Yeme bozukluğu mindseti genellikle belirli davranışlara yol açar, örneğin sürekli vücut kontrolü veya vücut görünümünde kaçınma. Ancak vücudun belirli bir kısmı üzerinde durmak (“sarkık” bir karın gibi) veya tepeden tırnağa giyinmemenin normal olduğu durumlardan kaçınmak (örneğin yüzmeye veya plaja gitmek) şekil, kilo ve yeme kontrolü ile ilgili önyargıları güçlendirir. Bazen sinyaller o kadar karışır ki kişi olumsuz hisleri veya duygusal deneyimleri “şişman hissetmek” olarak yanlış etiketler. Başka bir deyişle, normal hisler artık normal anlamlara sahip değildir – kızgın, üzgün, yorgun, şişkin veya korkmuş olmak şişman hissetmekle aynı şeydir. Yeme bozukluğu zihniyeti olumlu duygulara veya deneyimlere çok az yer bıraktığından, sonuçta kişi aslında ciddi derecede zayıf olsa bile 7/24 “şişman hisseder.

Kilo alma veya şişmanlama korkusu

Kilo almaktan kesinlikle çok korkuyorum. Şişmanlamaktan korktuğum için bazı yiyeceklere bakamıyorum bile! Öğün atlıyorum ve kilo almadığıma dair kendimi rahatlatmak için üç kez tartılıyorum, ancak bu nadiren kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyor.”

Şekil ve kiloya aşırı değer verilmesinin bir diğer doğrudan sonucu da kilo alma ya da şişmanlama korkusudur. Bu korku, önemli miktarda kilo verseniz ya da vermiş olsanız bile azalmaz. Aslında, kilo alma korkusu, kilo düştükçe ve yeme bozukluğu zihniyeti yerinde durdukça artma eğilimindedir.

Anoreksiya nervoza neden fobik bir bozukluk değildir?

Şişmanlama veya kilo alma korkusu, kilo fobisi ile aynı şey değildir. Klostrofobisi olan birini düşünün: bu, kapalı alanlara karşı duyulan irrasyonel korkudur. Eğer dar bir alana sokulurlarsa, şiddetli anksiyeteden düpedüz dehşete kadar çok dar bir duygu yelpazesi hissedeceklerdir. Genellikle bir düzeyde korkularının aşırı olduğunu bilirler, ancak bu konuda hiçbir şey yapamazlar, sonuç olarak bu olumsuz duyguları hissetmemek için asansörlerden veya diğer küçük alanlardan kaçınırlar. Bununla birlikte, genellikle kapalı alanlarda olmadıklarında coşku veya güçlü hissettiklerini bildirmezler.

Bunun aksine, anoreksiya nervoza hastaları, şişmanlamaktan son derece korksalar da, kilolarını kontrol etme çabalarının kendilerine zafer, ustalık, öz kontrol ve üstünlük hissi verdiğini bildirme eğilimindedirler. Özellikle kilo vermenin ilk aşamalarında, hastalar kilolarının azaldığını gördükçe kendilerini “mutlu”, “coşkulu”, “tatmin olmuş”, “güçlü” ve “gururlu” hissettiklerini söylerler. Kilo vermeyi genellikle bir hedef, başarı, erdem ve/veya zevk kaynağı olarak görürler.

Bu zihniyetle, şekil, kilo ve yeme ile ilgili endişeleri ve hatta bunlarla ilişkili kaygı ve stresi, şekil ve kilolarını kontrol altında tutmalarına yardımcı olacak faydalı araçlar olarak görürler. O halde, kilo fobisinden ziyade, yeme bozukluğunu tetikleyen ve pekiştiren şey şekil, kilo ve yemeye aşırı değer verilmesidir. Diğer klinik özelliklerinin çoğu gibi, kilo alma korkusu da bu spesifik temel psikolojik özellikten kaynaklanmaktadır.

Şişman hissetmek

“Her tartıldığımda ya da aynaya baktığımda kendimi şişman hissediyorum. Yorgun, terli ya da üzgün olduğumda da kendimi şişman hissediyorum. Eğer kendimi şişman hissediyorsam, bu şişman olduğum anlamına gelir. Bu da kilo vermek için daha çok çabalamama neden oluyor.”

Şişman hissetmek pek çok genç tarafından bildirilen bir deneyimdir, ancak bu hissin yoğunluğu ve sıklığı, zayıf, normal kilolu veya aşırı kilolu olsunlar, yeme bozukluğu olan kişiler arasında çok daha fazla görünmektedir. Yeme bozukluklarında şişmanlık hissi üzerine çok fazla araştırma yapılmamıştır. Bu terim dünya çapında birçok dilde kullanılmasına rağmen, bu konuda çok az şey yazılmıştır. Şişman hissetmek mutlu, üzgün, korkmuş, şaşırmış ya da kızgın olmak gibi bir duygu ya da tok veya şişkin hissetmek gibi fiziksel bir his değildir. Vücudun gerçek durumuyla bağlantılı değildir, çünkü günden güne ve hatta gün boyunca yoğunluğu dalgalanır. Açıkçası, vücut ağırlığı bu kadar kısa bir zaman dilimi içinde bu kadar fazla değişmez. Bu nedenle, şişman hissetmek diğer deneyimlerin yanlış etiketlenmesinin bir sonucu gibi görünmektedir. Yanlış etikelemeye, vücut farkındalığı (örn. vücudu kontrol etme, fiziksel temas, terli olma, vücudun sallanması, dar kıyafetler), olumsuz fiziksel durumlar (örn. şişkin hissetme, adet öncesi, tok, akşamdan kalma, uykulu) ve tiksindirici duygusal durumlar (örn. depresif hissetme, yalnızlık, sıkılma, sevilmeme) vardır. Basitçe söylemek gerekirse, yeme bozukluğu olan kişiler şişman hissetmekle kötü veya olumsuz hissetmeyi karıştırırlar.

Şişman hissetmek yeme bozukluklarını nasıl sürdürür?

Şişman hissetmek, aşırı kilolu olsun ya da olmasın, yeme bozukluğu olan kişiler tarafından şişman olmakla eş tutulma eğilimindedir. Bu nedenle, şekil ve kilo ile ilgili aşırı endişelerin dışavurumu gibi görünmektedir. Şişman hissetmek, şekil memnuniyetsizliğini pekiştirerek ve diyet yapmaya teşvik ederek yeme bozukluğunu sürdürür. Şekil ve kilo ile meşguliyeti ve dolayısıyla yemek yemeyi artırarak şekil ve kilonun aşırı değerlendirilmesini besler.

Aşırı diyet

Yaklaşık üç ay diyet yaptıktan sonra, yemek hakkında düşünmeden edemiyordum. Tekrar kilo almaktan o kadar korkuyordum ki diyetim daha da sıkı hale geldi.”

Tıkınırcasına yeme bozukluğu olmadığı sürece, yeme bozukluğu olan çoğu kişi aşırı bir diyet uygular. Genel sağlıklı beslenme kurallarını benimsemek yerine, yediklerini sınırlandırmak için kendilerine çok sayıda, zorlu ve kesin diyet kuralları koyarlar. Bu “aşırı diyetin” üç ana özelliği vardır:

  1. Aşırı katıdır, çünkü sürekli dikkat ve sürekli bağlılık gerektiren çeşitli diyet kurallarının benimsenmesini içerir.
  2. Benimsenen kurallara her zaman harfiyen uyulması gerektiği için esnek değildir.
  3. Israrcıdır ve kişi zayıfladığında bile diyet durmaz.

Diyet yapmaya yönelik bu tür katı bir tutum, şeklin ve kilonun aşırı değerlendirilmesinden veya yeme üzerinde sıkı bir kontrol sağlama ihtiyacından kaynaklanır. Bu, fazla kiloları vermek veya kilo alımını önlemek için duyulan normal arzudan farklıdır. Bu noktada, aşırı diyet yapmanın iki yönü olan kısıtlı beslenme ile sıkı diyet arasında ayrım yapmak önemlidir, çünkü her ikisi de yardımcı değildir.

Kısıtlı Beslenme

Diyet kısıtlaması, yediklerinizi kısıtlama girişimini tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Yeme bozukluğu olmayan birçok kişi vücut ağırlığını ve yemek yemeyi kontrol etmek için ılımlı ve esnek bir diyet kısıtlaması benimserken, yeme bozukluğu olan kişiler aşırı ve katı diyet kuralları uygularlar. “Aşırı” derken çok sayıda, aşırı katı, talepkar ve esnek olmayan kurallardan bahsediyoruz. Tipik olarak, aşırı diyet kısıtlaması sergileyen bir kişinin, ne zaman (örneğin, akşam 6’dan önce/sonra asla), ne kadar (örneğin, günde X kaloriden az) ve ne yiyeceğini (örneğin, sadece meyve ve sebze) içeren, kendi kendine koyduğu birçok kuralı olacaktır. Kontrolün kendilerinde olduğu hissini sürdürmek için tüm bu kurallara her zaman sıkı sıkıya bağlı kalma ihtiyacı hissederler. Yeme bozukluğu olan kişilerin diyet kuralları genellikle yiyeceklerin kalori bileşimine ilişkin etiketleri tekrar tekrar okumak, yiyecekleri birkaç kez tartmak, yiyeceklerin kalorilerini saymak ve başkalarının ne yediğini kontrol etmek (özellikle az yiyenler) gibi çeşitli yiyecek kontrol biçimleriyle ilişkilidir. Göreceğimiz gibi, bu aynı zamanda tıkınırcasına yeme ataklarını teşvik eden bir diyet türüdür.

Sıkı Diyet

Sıkı diyet, biyolojik anlamda gerçek yetersiz beslenmeyi tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Yeme bozukluğu olan bazı kişiler bunu aç olmadıkları için yaptıklarını söylerler, ancak bu nadiren doğrudur. Gerçekten de, majör depresyonu olan kişiler dışında, iştah kaybı nadiren gıda kısıtlamasının önde gelen nedenidir, bunun yerine aktif olarak takip edilmesi gereken bir hedef olarak görülür.

Vücutlarına yeterli yakıt sağlayamadıkları için, kişi kaçınılmaz olarak kilo kaybeder, genellikle önemli miktarda, aynı zamanda yetersiz beslenmenin neden olduğu belirli fiziksel ve psikososyal semptomlar geliştirir. Genel olarak konuşmak gerekirse, aşırı diyete odaklanan insanlar hayatın diğer alanlarında kontrolü kaybettiklerini fark etme eğilimindedirler. Konsantre olmakta zorlandıkları için iş performansları veya notları düşebilir ve başkalarıyla birlikte yemek yemeyi zorlaştırdığı için kişiler arası ilişkileri zarar görebilir. Sıkı diyet kurallarına uyamama korkusu nedeniyle yemekten önce ve yemek sırasında endişeli hale gelirler ve bu kaçınılmaz olarak gerçekleştiğinde suçluluk ve utanç duyarlar.

Aşırı diyet yeme bozukluğunu nasıl sürdürür?

Bu yazının başında da belirttiğim gibi, bir yeme bozukluğunun her bir psikolojik ve davranışsal özelliği, onu pekiştirecek ve sözde bir idame mekanizması olarak işlev görecektir. Özellikle sıkı diyet yapmak yangına körükle gitmek gibidir ve iki ana mekanizma aracılığıyla etki eder:

  1. İşe yarıyor. Diyet kısıtlaması başarılı bir şekilde ısrarlı bir şekilde az yemeye neden oluyorsa, kilo vermek kaçınılmazdır. Yeme bozukluğu olan kişilerde, kilo vermekten aldıkları “keyifli” veya “aşırı mutlu”, yetersiz beslenme semptomlarıyla birleştiğinde, aşırı değer vermelerini pekiştirmeye hizmet eder. Bunun sonucu aşırı diyet yapmayı bırakmak değil, devam etmek ve hatta muhtemelen ikiye katlamaktır. Dahası, yeterince yememek, sözde açlık semptomlarına neden olarak sorunu daha da kötüleştirir ve bu semptomlar da yeme bozukluğuna dönüşür.
  2. Başarısızlığa mahkumdur. Esnek diyet kurallarının aksine, aşırı, esnek olmayan diyet kurallarına herhangi bir süre boyunca bağlı kalmak son derece zordur. Bu nedenle, aşırı diyet yapmanın tıkınırcasına yemeye yol açması muhtemeldir (ister nesnel ister öznel olsun). Şekillerine, kilolarına veya yemek yeme üzerindeki kontrollerine aşırı değer veren kişiler, bir diyet kuralını çiğnediklerinde kötü tepki verirler (biyolojik yeme dürtüsü bunu neredeyse kaçınılmaz kılsa da) ve bu noktada bazıları geçici olarak kurallarından “vazgeçer” ve tıkınırlar. Daha önce açıklandığı gibi, nesnel veya öznel bir tıkınırcasına yeme atağı suçluluk ve utanç duygularını tetikleyerek tıkınırcasına yemeyi “telafi etmek” için aşırı diyet yapma (ve/veya diğer telafi edici davranışları uygulama) arzusunu artırır.

Not: Sıkı diyet yapmanın olumsuz sonuçlarına rağmen, yeme bozukluğu olan çoğu kişi diyet kurallarını bir sorun olarak değil, güçlerinin ve iradelerinin bir ölçüsü olarak görür. Bunlar “iyi diyet yapan” kimliklerinin bir ifadesidir. Diyette başarısız olduklarını gördüklerinde, bunun diyet kurallarının çok katı ve aşırı olmasından ziyade güçsüz olmalarından kaynaklandığına inanırlar.

Düşük kilo ve açlık belirtileri

Kilo vermeden önce gerçekten neşeli bir insandım. Çok sayıda arkadaşım vardı ve onlarla vakit geçirmekten her zaman mutlu olurdum. Şimdi tamamen farklı bir insanım. Bütün gün yemek hakkında düşünüyorum. Sinirli ve depresifim ve arkadaşlarımla dışarı çıkmakla hiç ilgilenmiyorum. Her zaman üşüyorum ve yorgunum ve geceleri sadece birkaç saat uyuyabiliyorum.”

Düşük kilo ve yetersiz beslenme ciddi fiziksel komplikasyonlara ve dramatik kişilik değişikliklerine neden olur. Kişinin düşünme biçimi, duygusal durumu ve kişiler arası ilişkileri üzerinde olumsuz etkileri vardır. Bu, 1944 ve 1945 yıllarında Minnesota Üniversitesi‘nde gerçekleştirilen çığır açıcı bir deney sayesinde hakkında her şeyi bildiğimiz açlık sendromudur (Minnesota Açlık Deneyi-Her yeme bozukluğu danışanımın bu deneyi okumasını istiyorum). Artık Minnesota Açlık Deneyi olarak bildiğimiz bu deney, düşük vücut ağırlığı ve yetersiz beslenmenin davranışsal, psikolojik, sosyal ve fiziksel etkileri hakkında çok değerli bilgiler sağlamıştır. Aşağıdaki paragraflarda araştırma ekibinin neler yaptığı ve neler bulduğu özetlenmektedir.

Deneyin sonuçları şu şekildeydi:

Fiziksel etkiler

  • Menstrüasyonun olmaması
  • Karın ağrısı
  • Yavaş, zor ve sıkıntılı sindirim
  • Uyku bozuklukları
  • Baş dönmesi
  • Baş ağrısı
  • Zayıflık
  • Işığa ve sese karşı aşırı duyarlılık
  • Şişkinlik (Ödem, vücutta sıvı birikmesi nedeniyle)
  • Soğuk intoleransı
  • Anormal cilt hisleri (karıncalanma, iğnelenme, üşüme, yanma, uyuşma görünürde fiziksel bir neden olmaksızın)

Davranışsal Etkiler

  • Artan bilişsel katılık ve bilişsel esnekliği kaybetme
  • Yemek yeme ritüelleri (çok yavaş yemek, yiyecekleri küçük parçalara bölmek, karıştırmak tuhaf bir şekilde yemek, çok sıcak baharatlı yiyecekler yemek)
  • Yemek kitapları okuyarak ve yemek tarifleri toplayarak çok zaman geçirmek
  • Gıdaya olan ilginin artması, örneğin sık sık markete gitmek
  • Yiyecek biriktirme
  • Eşya biriktirme
  • Çok fazla kahve ve/veya çay içmek
  • Tuz, baharat, sakız, sıcak çorba ve/veya su kullanımının artırılması
  • Tırnak yeme
  • Daha fazla sigara içmek
  • Tıkınırcasına yeme nöbetleri
  • Kendine zarar verme

Psikolojik Etkiler

  • Esnek olmayan düşünce
  • Erteleme
  • Zayıf konsantrasyon
  • Zayıf içgörü ve eleştirel muhakeme
  • Yemek ve yeme ile meşguliyet
  • Depresyon
  • Ruh hali dalgalanmaları
  • İrrite olma hali
  • Açlık
  • Anksiyete
  • Uyuşukluk
  • Psikotik ataklar
  • Kişilik değişimleri

Sosyal Etkileri

  • Sosyal geri çekilme
  • Cinsel istek kaybı

Minnesota Deneyinde görüldüğü gibi, gıda yoksunluğu genellikle beslenme ile ciddi şekilde meşgul olmayı tetikler. Bu durum bazı kişilerin takıntılı bir şekilde yemek kitapları okumasına, sürekli yemek hakkında konuşmasına, yemek tarifleri toplamasına, mutfakta çok fazla zaman geçirmesine, gereksiz yere süpermarketleri ziyaret etmesine, yemek yemeden yemek dolaplarını açıp kapatmasına, yemek programlarını izlemesine ve başkaları için yemek yapmasına ve/veya başkalarını beslemesine yol açabilir. Bazıları ise yiyecekleri, yiyeceklerle ilgili nesneleri ve hatta yiyeceklerle ilgisi olmayan nesneleri biriktirir. Bazı insanlar açlığa tahammül edebilirken, diğerleri için açlık dayanılmaz hale gelebilir ve yemekle meşgul olmalarının bir sonucu olarak, sonunda tıkınırcasına yeme ataklarına ve ardından yoğun sıkıntıya yol açabilir. Bazıları mümkün olduğunca çok kalori yakmak için hiperaktif olur, ancak yetersiz beslenme şiddetli olduğunda, sonunda yorgun, zayıf, dikkatsiz ve ilgisiz olurlar ve enerji eksikliğinden şikayet ederler. Başka bir deyişle, kendi başlarına yaşam kalitenizi büyük ölçüde düşürmenin yanı sıra, bir şekilde yetersiz beslenme ve düşük kilolu olma, yeme bozukluğunuzu pekiştirmeye veya sürdürmeye hizmet eder. Örneğin, düşük kilonun ve az yemenin bir yan etkisi olarak ortaya çıkan artan tokluk hissi ve yemek ve yeme ile sürekli meşguliyet, gıda alımında herhangi bir artışı zorlaştırır. Daha önce açıklandığı gibi, açlık semptomları şekil ve ağırlığın aşırı değerlendirilmesini de sürdürür. Örneğin, sosyal geri çekilme diğer öz-değerlendirme alanlarının geliştirilmesini zorlaştırır ya da imkansız hale getirir. Bu kişilerin zihinlerini şekil ve kilolarından uzaklaştıracak çok az ilgi alanı olduğundan, beden imajıyla ilgili meşguliyetleri de artma eğilimindedir ve böylece iskambil kâğıtlarının yeri “sağlamlaşır”.

yeme bozukluğu, yeme bozukluğu tedavisi, yeme bozukluğu psikiyatrist, adolesanlarda yeme bozuklukları, yeme bozuklukları terapisi,yeme bozukluğu psikolog

Bu nedenlerle, tedavinin hayati bir parçası, yeme bozukluğu olan kişilerin düşük kilo ve az yemenin kendi başına birer sorun olduğunu anlamalarına yardımcı olmaktır. Açlık belirtileri yetersiz beslenmenin kaçınılmaz sonuçlarıdır ve bunlar yalnızca fiziksel sağlığınızı etkilemekle kalmaz, aynı zamanda psikolojik ve sosyal işlevlerinizin tüm alanlarına yayılır. Minnesota Deneyindeki erkekler yeme bozukluğu olmamasına rağmen bu semptomlardan muzdaripti. Sağlıklı bir kiloya döndüklerinde, bu açlık semptomları tamamen ortadan kalkmış ve hayatlarına normal bir şekilde devam edebilmişlerdir. Yeme bozukluğunun altında yatan psikolojinin de ele alınması gerekecek olsa da, normal davranışı geri kazanmak ve gerçek kişiliğinizi özgür bırakmak için, onu pekiştiren açlık semptomlarını ortadan kaldırmak esastır. Bunu yapmanın tek yolu, BDT-E‘nin temel hedeflerinden biri olan düzenli yemek yeme ve normal vücut ağırlığı düzenini kurmaktır.

Tıkınırcasına yeme atakları

“Fiziksel olarak aç olmasam bile, aniden güçlü bir yeme dürtüsü hissediyorum. Büyük miktarlarda yiyeceği çok hızlı bir şekilde mideye indirmeye başlıyorum ve tıksırıncaya kadar duramıyorum. Başlangıçta kendimi oldukça iyi hissediyorum, ancak kısa sürede kilo almaktan korkmaya başlıyorum ve sonrasında kendimi çok depresif ve suçlu hissediyorum. İradem yok.”

Tıkınırcasına yeme atakları yeme bozukluğu olan kişilerde yaygındır. Anoreksiya nervoza hastalarının yaklaşık üçte biri ve bulimiya nervoza ve tıkınırcasına yeme bozukluğu teşhisi konan herkes tarafından bildirilmektedir. İki tür tıkınırcasına yeme atağı vardır:

  1. Objektif tıkınırcasına yeme atakları, belirli bir süre içinde büyük miktarda gıda alımı ile karakterize edilir ve kontrol kaybı hissi ile ilişkilidir (örneğin, neyi ne kadar yediğinizi durduramadığınız veya kontrol edemediğiniz hissi). Epizod başına yenen miktar geniş bir aralıktadır, ancak tipik olarak 1.000 ila 2.000 kcal arasındadır. Tıkınırcasına yeme bozukluğu olanlar hariç, tıkınırcasına yiyen çoğu kişi için, nesnel tıkınırcasına yeme atakları ciddi diyet kısıtlaması sonrasında meydana gelir.
  2. Öznel tıkınırcasına yeme atakları da kontrol eksikliği hissi ile karakterize edilir. Bununla birlikte, birey yediği miktarı çok fazla veya aşırı olarak algılasa da, bu ataklar sırasında gerçekte yenen miktar büyük değildir. Bu tıkınırcasına yeme epizodu, ki bu epizodu kusma takip edebilir ya da etmeyebilir, zayıf genç kişilerde yaygındır ve nesnel tıkınırcasına yeme kadar üzücü ve bozucu olabilir.

Objektif ve subjektif tıkınırcasına yeme atakları birbirini dışlamaz, yani yeme bozukluğu olan bir kişi her ikisini de yapabilir.

Tıkınırcasına yemek neden bu kadar kötüdür?

Kısacası, önemli olumsuz etkileri vardır ve yeme bozukluğunu sürdürür. Tıkınmadan sonraki ilk anlar genellikle keyiflidir; olumsuz duygular yatışır, açlık ve yoksunluk hissi ortadan kalkar. Ancak bu olumlu etkiler uzun sürmez ve yerini hızla tiksinti, suçluluk, kendinden nefret etme ve depresyona bırakır. Kilo alma korkusu hızla artar ve bu o kadar güçlü olabilir ki telafi edici davranışlara (kendi kendine kusma, laksatiflerin kötüye kullanımı, oruç tutma, aşırı egzersiz) neden olur. Ağır vakalarda, hayatın tüm yönleri etkilenir: iş, arkadaşlar ve aile ile ilişkiler gibi. Tıkınırcasına yeme ataklarının en yaygın uzun vadeli olumsuz sonuçları şunlardır:

  • Zarar görmüş kişilerarası ilişkiler
  • Kötüleşen yaşam kalitesi
  • Depresyon
  • Kendinden nefret etme
  • Umutsuzluk
  • Sosyal kaygı
  • Sinirlilik ve öfke
  • Kendine zarar verme

Tıkınırcasına yeme atakları, aşağıdaki ana süreçler yoluyla yeme bozukluğunu sürdürür:

  • Şekil ve kilo ile ilgili endişeleri artırırlar.
  • Aşırı yeme sırasında tüketilen kalorileri telafi etmek için diyet yapmayı arttırır.
  • Telafi edici davranışların kullanılmasına neden olabilirler (örn. kusma, laksatif kötüye kullanımı).
  • Stresli olaylar ve zor ruh hali değişiklikleri için işlevsiz bir başa çıkma stratejisi olarak kullanılırlar.

Tıkınırcasına yemek bir tür bağımlılık mıdır?

Tıkınırcasına yeme ile bağımlılık arasında istek ve dürtüler, kontrol kaybı hissi ve davranışın bir başa çıkma mekanizması olarak kullanılması gibi bazı benzerlikler olsa da, temel farklılıklar vardır. Bunlar aşağıdaki noktalar olarak özetlenebilir:

  • Tıkınırcasına yiyen kişiler belirli gıda sınıflarını hedef almazlar. Tıkınırcasına yeme nöbetleri bir tür bağımlılık olsaydı, belirli gıdalara duyulan arzu ile karakterize edilirlerdi. Tıkınırcasına yeme ataklarının ayırt edici yönü, yenen yiyecek türü değil, alınan yiyecek miktarıdır.
  • Tıkınırcasına yemek yiyen kişilerde bunu yapmamak için sürekli bir dürtü vardır. Bunu yapmak istemezler ve ancak kontrollerini kaybettiklerinde yenik düşerler. Bunun aksine, madde kullanım bozukluğu olan kişiler sigara, içki içme veya madde kullanma dürtüsüyle hareket ederler. Yapmak istedikleri son şey durmaktır.
  • Tıkınırcasına yiyen kişiler bunu genellikle kilo vermek için sıkı bir diyet uyguladıktan sonra yaparlar. Amaçları bunun tam tersi bir davranış sergilemektir, ancak gördüğümüz gibi diyet yapmak bu kişilerin tıkınırcasına yeme ataklarına karşı savunmasızlığını artırmaktadır. Ancak bir ilaca bağımlı olmak için önce onu denemeniz gerekir, ondan kaçınmanız değil.
  • Tıkınırcasına yemek yiyen kişiler genellikle şekle ve kiloya aşırı değer verirler. Bulimia nervoza hastalarının çoğu ve tıkınırcasına yeme bozukluğu olan kişilerin yaklaşık yarısı şekil ve kiloya aşırı değer verdiklerini bildirmiştir. Kendi değerlerini neredeyse yalnızca kiloları, şekilleri ve bunları kontrol etme becerileri açısından değerlendirirler. Aşırı değer verme yeme bozukluklarının ve tıkınırcasına yemenin sürdürülmesinde önemli bir rol oynarken, madde kullanım bozukluğu olan kişilerin bir özelliği değildir.
  • Tıkınırcasına yeme ile madde kullanımı arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Tıkınırcasına yiyen kişilerde madde ve alkol kötüye kullanım oranı genel nüfusa göre daha yüksektir, ancak diğer ruhsal bozuklukları olan kişilerde de benzer bağımlılık oranları görülmektedir. Aynı şekilde, tıkınırcasına yeme oranı alkol veya uyuşturucu kullanan kişilerde daha yüksektir, ancak diğer zihinsel bozuklukları olan bireylerden daha yüksek değildir. Uyuşturucu kullanımının yaygın olduğu bir ailede büyümek bile bir kişinin tıkınırcasına yemek yemesini başka bir ruhsal bozukluk geliştirmesinden daha olası hale getirmez.
  • Tıkınırcasına yemeyi bırakanlar aşırı içki içmeye başlamazlar. Yeme bozukluklarının alkol bağımlılığından önce ortaya çıktığı görülmüş olsa da (yani daha erken yaşta), tedaviye ilişkin veriler tıkınırcasına yemeyi bırakanların bu davranışı alkol bağımlılığı ile değiştirmediğini biliyoruz.

tıkınırcasına yeme

Aşırı egzersiz

Oturup dinlenmek benim için neredeyse imkansız. Yorgun olsam ya da gidecek gerçek bir yerim olmasa bile mümkün olduğunca ayağa kalkıyor ve yürüyorum. Ayrıca her gün 300 şınav ve 500 mekik çekmeye çalışıyorum.”

Aşırı egzersiz, yeme bozukluğu olan gençlerde, özellikle de düşük kilolu olanlarda yaygın bir özelliktir ve bazı kişilerde diyetten bile önce gelir. Egzersizin, fiziksel sağlık için gerekli olanın ötesinde çok sık, çok sert ve/veya çok uzun süre yapıldığında aşırı olduğunu düşünüyoruz. Bu, örneğin elit bir atletin maratondan önce yaptığı antrenmanla aynı şey değildir; bu antrenmana geçici bir öncelik verilebilir ancak “temel motivasyon” haline gelmez. Aşırı egzersizin genel olarak aldığı üç ana biçim vardır:

  1. Günde iki kez spor salonuna gitmek gibi çok sık egzersiz yapmak
  2. Çok fazla egzersiz yapmak, örneğin aşırı sayıda tekrar yapmak, push- up veya mekik
  3. Oturmak yerine ayakta durmak ve volta atmak gibi aşırı günlük aktivite ve aşırı mesafe yürümek

Aşırı egzersiz yapan yeme bozukluğu olan kişiler, bunu yapmak için güdülendiklerini veya zorlandıklarını hissederler ve yapmadıklarında suçluluk ve endişe duyarlar. Aşırı egzersiz sadece fiziksel yaralanma riskini artırmakla kalmaz, aynı zamanda diğer aktivitelerden (örn. okul veya iş) zaman çalmaya neden olur. Aşırı egzersiz yapan kişilere bunu neden yaptıklarını sorduğunuzda, genellikle aşağıdaki nedenlerden birini veya her ikisini birden öne sürerler:

  • Şekli ve kiloyu kontrol etmek. Bu, yeme bozukluğu olan kişiler tarafından benimsenen en yaygın egzersiz işlevidir. Aşırı diyet gibi, telafi edici (bir şeyi telafi etmek için) veya telafi edici olmayan olabilir. Bazen telafi edici egzersiz taktiksel olabilir, insanlar kalorileri gerçekten almadan önce yakmaya çalışırlar (borçlanma olarak adlandırılır). Bazıları yalnızca önceden egzersiz yapmışlarsa yemek yiyebileceklerini düşünürken, diğer telafi edici egzersiz yapanlar fiziksel aktivite seviyelerini önceden yedikleri şeylere göre ayarlayabilirler.
  • Ruh halini düzenlemek için. Daha az yaygın olmakla birlikte, aşırı egzersiz yapmak bazı kişiler tarafından rahatlamak ya da olumsuz duygusal durumları önlemek veya dikkati dağıtmak için de kullanılabilir. Başka bir deyişle, kendilerini daha iyi hissetmek için yaparlar.

Egzersiz yapmak o kadar da kötü olamaz, değil mi?

Elbette sağlıklı olmak için makul miktarda fiziksel aktivite gereklidir, ancak egzersiz aşırıya kaçtığında sağlığınıza zarar verebilir. Aşırı egzersizin, örneğin bir kişinin hayatının her alanını etkileyen çeşitli olumsuz sonuçları vardır:

  • Tekrarlayan zorlanma, kemik kırılmaları ve çıkıkları gibi küçük yaralanma riskini artırır (kısıtlı beslenme kemiklerin direncini azaltır).
  • Kalp krizi gibi hayatı tehdit eden sonuçları olabilir (Bazı minerallerin kan seviyesi düştüğünde daha da artar).
  • Çok fazla zaman alır ve diğer önemli faaliyetleri ve kişisel ilişkileri marjinalleştirir.
  • Gizlilik ve kurnazlık gerektirir ve suçluluk duygularına neden olur.

Daha önce bahsedilen diğer davranışsal özellikler gibi, aşırı egzersiz de çeşitli mekanizmalar yoluyla yeme bozukluğunu sürdürebilir:

  • Diyet kısıtlamasının yanı sıra, kilo vermenize ve düşük vücut ağırlığınızı korumanıza neden olarak potansiyel olarak açlık sendromuna yol açar.
  • Açlığı ve dolayısıyla tıkınırcasına yeme atakları riskini artırır, bu da hem telafi edici hem de telafi edici olmayan egzersizlerle kurulabilecek bir kısır döngüdür.
  • Şeklin, kilonun ve bunların kontrolünün aşırı değerlendirilmesini yoğunlaştırır. Şekli ve kiloyu kontrol etmek için yapılan egzersiz ne kadar yoğun ve sık olursa, birey şekli ve kilosu hakkında endişelenmek için o kadar fazla zaman harcar ve bunun tersi de geçerlidir.
  • Sosyal izolasyona yol açar. Yeme bozukluğu olan bireyler genellikle tek başlarına egzersiz yaparlar ve günlük yaşamlarının büyük bir kısmını buna ayırdıkları için kaçınılmaz olarak başkalarıyla geçirecekleri zamanı azaltırlar. Bunun sonucunda sosyal hayatlarının marjinalleşmesi, yalnızlıklarını ve aşırı değer vermelerini artırır.
  • Bu işlevsiz bir başa çıkma stratejisidir. Ruh halini düzenlemek için aşırı egzersiz yapmak kısa vadede iyi bir fikir gibi görünse de, uzun vadede sorunlarla başa çıkmanın sağlıklı bir yolu değildir. Hoş olmayan duygularla başa çıkmayı öğrenmek büyümenin normal bir parçası olmalıdır ve bunu yapmanın işlevsel yolları vardır (terapistiniz size yardımcı olabilir). Birdenbire egzersiz yapamaz hale gelseydiniz ne olacağını düşünün. O zaman nasıl başa çıkabilirdiniz?

Kendi kendine kusturma

“İlk başta, kusmak büyük bir rahatlamaydı. Fazladan yediğim tüm yiyecekleri telafi etmek için basit bir yöntem bulduğumu düşündüm. Ama sonra daha sık yemeye başladım ve şimdi tüm günümü yemek yiyerek ve kusarak geçiriyorum. Midem sürekli yanıyor, dişlerimi mahvettim ve eklemlerim gerçekten nasır tuttu. En kötüsü de tüm bunlara rağmen kilo almaya devam ediyorum.”

Kendi kendine kusma, yeme bozukluğu olan bazı gençler tarafından tıkınırcasına yeme ataklarının (nesnel ve/veya öznel) kilo üzerindeki etkilerini tersine çevirmek veya en aza indirmek amacıyla uygulanmaktadır. Bununla birlikte, aşırı egzersiz gibi, kendi kendine kusma da üzücü olaylarla ve buna bağlı ruh hali değişiklikleriyle başa çıkmanın bir yolu olarak kullanılabilir.

İlk başta, kendi kendine kusma kilo kontrolü için kolay ve etkili bir yöntem gibi görünmektedir. Ancak sürdürülebilir bir alışkanlık değildir. “Hapisten bedava çıkma kartına” sahip olduklarını düşünerek bu tür bir kusmaya başlayan kişiler diyetlerinin kontrolünü gevşetme eğilimindedir ve tıkınırcasına yeme atakları genellikle sıklaşarak daha sık kusma ihtiyacına yol açar. Uzun süreli ve/veya sık kusan kişiler kendilerinden iğrendiklerini bildirirler. Bunun kilo kontrolü için “dürüst olmayan” bir yol olduğunu düşündükleri için özeleştiri yaparlar, oysa daha önce de belirtildiği ve bir sonraki bölümde açıklandığı gibi, bu aslında hiç de kilo kontrolü için bir yol değildir.

Gerçekten işe yarıyor mu?

Tek kelimeyle: HAYIR. Pittsburgh Human Nutrition’da bulimia nervoza hastası 17 kadın üzerinde yapılan bir araştırma, tıkınırcasına yeme atağı sırasında tüketilen kalorilerin sadece küçük bir kısmının kendi kendine yapılan kusmukta bulunduğunu ortaya koymuştur.(*Çalışmanın tamamını okumak için tıklayın) Çalışmaya katılanlardan evde her zaman yaptıkları gibi tıkınmaları ve kusmaları istenmiş, ancak hem tıkınmalarının hem de kusmuklarının kalori içeriği ölçülmüştür. İğrenç, biliyoruz, ama bilim adına kahramanca bir çaba. Gerçekten de, tıkınma sırasında ne kadar yemek yerlerse yesinler, önemli bir kısmının kustuktan sonra sindirim sisteminde kaldığını buldular. İster 3.500 kcal ister bunun yarısı kadar alsınlar, 1000’in kalorinin üzerinde bir miktar kalıyordu.

Bu bulgu, tıkınırcasına yeme dönemlerinden sonra telafi edici bir davranış olarak kendi kendine kusturmayı kullanan bulimia nervoza hastalarının neden nadiren kilo verdiğini açıklamaktadır. Kendi kendine kusma, sahip olduğunuz kalorileri veya buna bağlı suçluluk duygusunu sihirli bir şekilde silmez; sadece yeni bir kısır döngü yaratarak sorunu daha da derinleştirir.

Ama ne zararı olabilir ki?

Kendi kendine kusmanın çeşitli olumsuz sonuçları vardır:

  • Fiziksel sağlığınız için tehlikelidir. Kendi kendine kusmanın etkileri hafiften (nasırlaşmış parmaklar, tükürük bezlerinin büyümesi [yüzün şişkin görünerek kilolu olduğunu düşünmesine sebep olur], ön dişlerin iç yüzeyindeki diş minesinin aşınması) potansiyel olarak hayatı tehdit edene (dehidrasyon, kanda potasyum düşüklüğü ve düzensiz kalp atışına ve hatta ölüme yol açabilen diğer elektrolit bozuklukları) kadar değişir.
  • Psikolojiniz için tehlikelidir. Gizlilik ve aldatma gerektirir, suçluluk ve utanç duyguları yaratır, potansiyel olarak kaygı ve depresyon düzeylerini artırır.
  • Sosyal sağlığınız için tehlikelidir. Gençler her zaman bu davranışlarını gizleme ihtiyacı hissederler ve sonuç olarak genellikle sevdikleri insanlara yalan söylemek zorunda kalırlar. Ayrıca, daha sonra kusamayacakları için yemek servis edilecek sosyal ortamlardan kaçınma eğilimindedirler.

Kendi kendine kusturma aynı zamanda tıkınırcasına yeme ataklarının devam etme olasılığını da artırır, çünkü bunu yapan kişiler bir “çıkış” bulduklarını düşünürler. Ancak, öğrendiğimiz gibi, alınan tüm yiyeceklere yakın bir şeyi kusmak imkansızdır.

Diğer kilo kontrol davranışları

Laksatifler ve su haplarına (diüretikler) ek olarak, iştah kesiciler, tiroid hormonları, kokain ve diğer maddeler gibi diğer ilaçlar, yeme bozukluğu olan bazı gençler, özellikle de tıkınırcasına yeme atakları olanlar tarafından kilo kontrolü için kullanılmaktadır. Ancak, bu ilaçlar gerçekten önemli ve kalıcı kilo kaybı sağlamaz. İştah kesiciler sadece kısa bir süre için etki gösterir ve örneğin tiroid hormonları yağ değil kas kütlesi kaybına neden olur. Bunların hepsi ciddi fiziksel komplikasyonlara yol açar ve yeme bozukluğunu sürdürür, ayrıca madde kullanım bozukluğu geliştirme riskini de artırır.

Yeme bozukluğu ve tip I diyabeti olan bazı gençler, bir tıkınırcasına yeme atağından sonra (nesnel veya öznel) insülin dozlarını azaltır veya keser. Bu insülin manipülasyonu kilo kontrolünde çok etkili değildir, ancak yıkıcı etkileri olabilir. Kan şekerini dramatik bir şekilde yükselterek ketoasidoz, koma ve ölüme neden olur. Sizi öldürmese bile, uzun vadede kardiyovasküler hastalık, sinir hasarı ve körlük dahil olmak üzere ciddi diyabet komplikasyonları riskini artırır.

Yeme bozukluğu olan bazı kişiler tarafından uygulanan diğer sağlıksız kilo/yeme kontrolü davranışları arasında iştah kesici olarak diyet içeceklerin, sade kahvenin ve/veya şekersiz sakızların aşırı tüketimi yer almaktadır. Amaç, vücudu tok hissetmesi için kandırmak ya da kalori almadan tat almaktır. Bu stratejiler uzun vadede etkisizdir ve yalnızca yeme bozukluğunun devam etmesine hizmet eder. Tatlandırıcıların ve/veya kafeinin “aşırı dozda alınması (kahve bağımlılığı için yazımı okuyabilirsiniz)” fiziksel sağlığınızı da ciddi şekilde etkileyebilir.

Gördüğümüz gibi, ister telafi edici (yani tıkınırcasına yemekten sonra) ister telafi edici olmayan olsun, bu aşırı kilo kontrol davranışlarının hiçbiri etkili değildir. Yaptıkları tek şey, aşırı değer vermeyi ve şekil, kilo ve yemek yeme ile önceden meşgul olmayı artırarak yeme bozukluğu zihniyetini güçlendirmektir. Buna ek olarak, birçoğu son derece tehlikeli ve alışkanlık yapıcıdır ve yaşamı tehdit eden sekanslara veya yaşam boyu zarara yol açabilir.

Vücut kontrolü

“Tamamen kilomu kontrol etmeye odaklanmış durumdayım. Uyandığımda, yemeklerden, atıştırmalıklardan ve egzersizden sonra günde birkaç kez tartılıyorum. Kalktığımda ilk yaptığım şey aynada kendime çıplak olarak bakmak oluyor. Yaklaşık beş dakika boyunca önden, yandan ve arkadan kendime bakıyorum ve karnımın, bacaklarımın ve arkamın nasıl göründüğüne özellikle dikkat ediyorum. Ne kadar şişman olduklarını görmek için onları sıkıyorum ve karnımı içeri çektiğimde meydana gelen değişikliği not ediyorum. Ayrıca giyinirken aynada karnıma bakıyorum ve giyindiğimde nasıl göründüğünü kontrol ediyorum. Herhangi bir değişikliği takip etmek için sevmediğim vücut kısımlarının fotoğraflarını ve ölçümlerini alıyorum.”

İnsanların kilolarını ve vücut şekillerini bir dereceye kadar kontrol etmeleri çok yaygındır, ancak yeme bozukluğu olan birçok genç, vücut kontrolünün aşırı biçimlerini sergiler. Vücutlarını tekrar tekrar ve genellikle alışılmadık bir şekilde kontrol ederler. Anormal vücut kontrolünün yaygın örnekleri şunlardır:

  • Günde birkaç kez tartılmak
  • Aynada (veya yansıtıcı yüzeylerde) belirli vücut kısımlarını incelemek
  • Mezura ile vücut parçalarının ölçülmesi
  • Vücut parçalarını çimdiklemek, sıkmak veya dokunmak, belirli kıyafetlerin (örn. pantolon bel bantları) ve aksesuarların (örn, saatler veya yüzükler) sıkılığını kontrol etmek
  • Örneğin otururken bacaklarına veya karnına bakmak
  • Telefonunuzda vücut parçalarının fotoğraflarını çekmek
  • Kendinizi veya vücut parçalarınızı başkalarınınkiyle karşılaştırmak (gerçek hayatta ve sosyal medyada)

Genel olarak, yeme bozukluğu olan kişiler vücutlarını büyük bir dikkatle ve alışılmadık derecede uzun süreler boyunca incelerler. Son derece öz-eleştireldirler ve bu tür bir kontrol o kadar doğal hale gelebilir ki bunu yaptıklarının tam olarak farkında olmayabilirler. Örneğin, sokakta yürürken kendilerini otomatik olarak gördükleri diğer kişilerle kıyaslayabilirler. Kendi vücutlarını başkalarınınkiyle kıyasladıklarında, yalnızca zayıf ve çekici gördükleri (mankenler veya aktrisler gibi) veya istedikleri belirli bir fiziksel özelliğe sahip (örneğin düz bir karın) kişilere odaklanma eğilimindedirler. Kendilerini aşırı eleştirirken, seçtikleri “rol modellerine” yüzeysel ve eleştirel olmayan bir şekilde bakarlar. Kendilerini daha az zayıf veya çekici insanlarla kıyaslamazlar, dolayısıyla bu kıyaslamaların sonucu her zaman aynı olacaktır: yeterince zayıf, kaslı veya çekici değillerdir.

yeme bozukluğu kontrol etme

Vücut kontrolü yeme bozukluklarını nasıl sürdürür?

Muhtemelen bunu artık biliyorsunuzdur, ancak vücut kontrolü aşağıdaki mekanizmalar yoluyla yeme bozukluğu zihniyetini besler:

  • Sık sık tartılmak, vücut ağırlığındaki küçük değişikliklerin -genellikle hidrasyon durumundaki bir değişiklik nedeniyle- kilo alınmış gibi yanlış yorumlanmasına yol açar. Bu da diyetin yoğunlaştırılmasını ya da diğer aşırı kilo kontrol davranışlarının benimsenmesini teşvik eder.
  • Ne ararsanız onu bulursunuz. Vücudun beğenilmeyen kısımlarını tekrar tekrar incelemek, algılanan kusurları güçlendirir ve vücut memnuniyetsizliğini yoğunlaştırır. Bu durum şekil ve kilo ile ilgili kaygıları artırır ve daha fazla diyet kısıtlamasını teşvik eder.
  • Diğer insanların vücut parçalarının yüzeysel ve hızlı bir şekilde gözlemlenmesi, özellikle de mükemmel birkaç kişi iseler, onlara bir filtreden bakmak gibidir. Siğilleri ve kırışıklıkları görmezsiniz ve bu nedenle çekiciliğin ne olduğuna dair gerçekçi olmayan fikirler geliştirirsiniz.
  • Sürekli olarak vücudunuzu kontrol etmek veya kendinizi ulaşılması mümkün olmayan güzellik standartlarıyla kıyaslamak, vücut şeklinizin yanlış olduğu fikrini pekiştirmekten başka bir işe yaramaz ve dolayısıyla vücut memnuniyetsizliğini daha da kötüleştirir. Yeme bozukluklarının diğer psikolojik ve davranışsal özellikleri gibi, hem kilo hem de şekil kontrolü, şekil ve kilonun aşırı değerlendirilmesiyle bozulması gereken bir geri bildirim döngüsü oluşturur.

Vücuttan kaçınmak

Tıkınmaya başladığımdan beri tartılmayı tamamen bıraktım ve evden çıkmamaya çalışıyorum. Arkadaşlarımın beni bu halde görmesine izin veremem. Dışarı çıkmak zorunda kalırsam, çirkin şişman vücudumun şeklini gizlemek için bol siyah kıyafetler giyiyorum.”

Bir önceki bölümde, yeme bozukluğu olan bazı gençlerin sürekli olarak vücutlarını kontrol ettiklerini gördük. Yelpazenin diğer ucunda ise bedenlerine bakmaktan kaçınmaya çalışan ve diğer insanların kendilerine bakmasından hoşlanmayanlar yer almaktadır. Bu bedenden kaçınma çeşitli şekillerde olabilir:

  • Tartılmaktan kaçınmak
  • Kendine bakmaktan kaçınmak (örn. aynaya bakmamak, kendine bakmamak) banyo ve/veya sadece karanlıkta giyinme ve soyunma)
  • Vücut şeklinizi belli etmekten kaçınmak (örneğin, dar kıyafetler giymemek ve/veya plajlar, yüzme havuzları ve soyunma odaları gibi vücudun açıkta olduğu yerlere gitmemek)
  • Vücuda temas edebilecek veya sıkı hissettirebilecek belirli kıyafetlerden kaçınmak (örneğin, kot pantolon veya dar kıyafetler giymemek, bunun yerine bol, bol kıyafetler giymek)
  • Kendi vücudunuza dokunmaktan kaçınmak (örn. yıkanırken vücudunuza dokunmamaya çalışmak)
  • Dokunulmaktan kaçınma (örn. sarılmama veya yakın ilişkiye girmeme)

Bu kişiler genellikle geçmişte tekrarlanan beden kontrolü yapmış ancak beden kontrolleri çok sıkıntılı hale geldiği için bedeninden kaçınmaya geçmişlerdir. Paradoksal olarak, bazı insanlar her ikisini de yapar. Örneğin, bir kişi aynada karnını kontrol edebilir ve daha sonra karnının şeklini gizleyen bir kıyafet giyebilir.

Eğer bunu yaparsam, bana nasıl zarar verebilir?

Bedenden kaçınma, aşağıdaki mekanizmalar yoluyla yeme bozukluğunu sürdürdüğü için sorunludur:

  • Vücut ağırlığı ve şekli ile ilgili endişe ve korkuların, gerçekte nasıl göründüğünüzün objektif bir yansıması olmadan devam etmesine izin verir. Vücut ağırlığınız ve şeklinizle ilgili yanlış inançlarınız sorgulanmadan kalır ve bu nedenle değişme fırsatınız olmaz.
  • Başkalarından olumlu yorumlar alma olasılığını ortadan kaldırır ve bu nedenle vücudunuzla ilgili olumsuz inançlarınız sorgulanmaz.
  • İlgi alanlarını kısıtlar, yakın ilişkileri engeller ve vücut şeklinizi ve kilonuzu kontrol etmeye daha da fazla odaklanarak kendinizi geçersiz kılmanıza yol açar.
  • Tartılmaktan kaçınmak, kilo alma korkusunu sürdürür ve kilo değişikliklerini ele almak için önlemlerin kullanılmasını engellediği için kilo almayı veya vermeyi kolaylaştırır.
  • Vücuttan kaçınmak, başınızı kuma sokmaya benzer. Sorun şu ki, size doğru açlıkla sürünen kaplanı göremezsiniz. Zaten vücudunuzdan nefret ettiğinizi hissediyorsanız, bunu görmezden gelmek sadece bu hissi daha da kötüleştirecektir.

Yaşanan olaylar, ruh halleri ve yemek yeme

Olaylar ve duygular genellikle insanların yeme davranışlarını etkiler. Bazı insanlar stresli veya gergin olduklarında, belki de bir sınav haftasında veya başka bir yaşam olayı yaklaştığında rahatça yemek yer ve bazı insanlar iştahlarını kaybeder. Olaylarla ilişkili beslenme değişiklikleri ve buna bağlı ruh hali değişiklikleri yeme bozukluğu olan kişilerde yaygındır ve aşırıya kaçma eğilimindedir.

Gördüğümüz gibi, bazı kişiler tıkınırcasına yeme ataklarını kendilerini kaygıya neden olan sorunlardan uzaklaştırmak ve yoğun ve dayanılmaz duygusal durumları “azaltmak” için kullanırlar. Diğer insanlar da aynı şeyi yapmak için kendi kendine kusmayı ve/veya aşırı egzersizi kullanırlar. Örneğin, yaklaşan bir olay hakkında gergin hissediyorsanız, kontrolsüzce (tıkınırcasına yeme) veya daha az yeme (diyet kısıtlaması) veya hatta tamamen oruç tutma dürtüsü yaşayabilirsiniz. Alternatif olarak, şiddetli duygular, ruh hali değişimleri ve hatta belirli olaylar aşırı egzersiz yapma, kusturma veya başka bir işlevsiz başa çıkma mekanizması uygulama isteği uyandırabilir.

Gerçekten de, örneğin daha az yemek, olayları veya tetikledikleri duyguları kontrol edemediğinizde kendinizi kontrol altında hissetmenizi sağlayabilirken, aşırı yemek anlık tatmin elde etmenin bir yolu olabilir. Daha az yemek, başkalarının davranışlarını etkilemeye çalışmanın bir yolu da olabilir. Yemek yemeyi reddederek ıstırap veya öfke gibi duygularınızı ifade edebilirsiniz. Kendinize zarar vererek (bilinçaltında ya da başka bir şekilde) sevdiğiniz insanları cezalandırmaya çalışıyor olabilirsiniz. Bu sizin için doğru olmayabilir, ancak örneğin ebeveynleriyle bir tartışmaya tepki olarak yemek yemeyi bırakabilen düşük kilolu ergenlerde sıklıkla gördüğümüz bir şeydir.

Spesifik olmayan psikolojik belirtiler

Yeme bozukluğu olan bazı kişilerde, hastalıklarının devam etmesine katkıda bulunan ve tedaviyi engelleyen bazı belirgin psikolojik sorunlar da vardır. Diğer psikolojik bozuklukları olan kişilerde de görülebildikleri için bu sorunları spesifik olmayan olarak adlandırıyoruz. Yeme bozukluklarını sürdüren en yaygın spesifik olmayan faktörler aşağıdaki bölümlerde açıklanmaktadır.

Klinik düzeyde mükemmeliyetçilik

Yukarıda gördüğümüz gibi, yeme bozukluğu olan kişiler vücutlarından memnun değildir ve her zaman “mükemmel” zayıflık veya kas idealine ulaşmak için çabalarlar. O halde bu kişilerin sıklıkla mükemmeliyetçi özellikler sergilediklerini öğrenmek şaşırtıcı olmamalıdır. Doğal olarak, titiz standartlar mutlaka kötü bir şey değildir, ancak bazı zamanlar kişinin yaşam kalitesine müdahale edecek kadar aşırı olabilir ve bu nedenle klinik (ciddi hayatı etkileyen) mükemmeliyetçilik seviyesine yükselebilir.

Klinik mükemmeliyetçiliğin temel özelliği, işlevsiz bir öz-değerlendirme sistemidir. Bu kişiler kendilerini yalnızca ya da esas olarak okul, spor ya da ilişkiler gibi en az bir önemli yaşam alanında aşırı yüksek ve zorlu standartları karşılama becerilerine göre değerlendirir. En iyi olmak isterler ve hayatlarının diğer alanlarındaki sonuçlarıyla ilgilenmezler; önemli olan tek şey hedeflerine ulaşmaktır. Başarıya verilen bu aşırı değer, şekle, kiloya, yemek yemeye ve kontrollerine verilen aşırı değere benzer. Her ikisi de kendini yargılamanın işlevsiz, kırılgan ve dengesiz yollarıdır. Klinik mükemmeliyetçiliğin, başarmanın aşırı değerlendirilmesini sürdüren çeşitli zararlı ifadeleri vardır. Birincisi, performans kontrolünü ve/veya kaçınmayı teşvik eder (daha önce tartışılan beden kontrolü ve kaçınma gibi). Bu durum aşırı eleştiri veya erteleme ile sonuçlanabilir ve asla yeterince iyi olamama duygusu tarafından yönlendirilir ve beslenir. Aslında, bu tür insanlar zorlu standartlarını karşılamayı başardıklarında bile, yaptıkları ilk şey çıtayı yükseltmektir: ulaşmak için daha da yüksek bir hedef belirlerler. Dolayısıyla, elde edilecek hiçbir tatmin, hiçbir başarı hissi yoktur, ki bu tam da hedefledikleri duygudur. Açıkçası, performansa bu şekilde aşırı odaklanma, hayatın diğer alanlarının marjinalleşmesine ve sosyal geri çekilmeye yol açmaktadır.

Mükemmeliyetçi özelliklerin yeme bozukluğu tedavisini ne ölçüde engelleyebileceği henüz net değildir, ancak klinik mükemmeliyetçiliğin insanları son derece mutsuz ettiğine şüphe yoktur. Klinik düzeyde mükemmeliyetçilik yeme bozukluklarıyla bir arada olduğunda, her iki sorun arasında bir etkileşim söz konusudur (Bu etkileşimi daha iyi anlamak için bu yazıyı okuyabilirsiniz.). Mükemmeliyetçi standartlar şekil, kilo ve yeme konusunda kusursuz kontrol sağlamaya odaklanabilir. Başka bir deyişle, klinik düzeydeki mükemmeliyetçilik yeme bozukluğunun diyet kısıtlaması veya aşırı egzersiz gibi yönlerini yoğunlaştırır. Bu durum tedaviyi zorlaştırır ve bu nedenle klinik mükemmeliyetçiliğiniz varsa, bununla doğrudan mücadele etmek çok önemlidir. Bunu akılda tutarak, BDT-E’nin geniş formu, yeme bozukluğu ile birlikte klinik mükemmeliyetçiliği tedavi etmek için tasarlanmış özel bir modüle sahiptir.

Düşük benlik saygısı

Yeme bozukluğu olan çoğu kişinin öz saygısı düşüktür. Şekil, kilo ve yeme kontrolü hedeflerine ulaşamadıkları için kendilerini oldukça eleştirirler. Bu tür olumsuz öz-değerlendirmeye ikincil öz-eleştiri diyoruz, çünkü birincil neden yeme bozukluğudur. Bu, olumsuz öz-değerlendirmelerinin bu yönünün özel bir tedaviye ihtiyaç duymadığı anlamına gelir, çünkü genellikle tedaviye engel olmaz ve yeme bozukluğu remisyona girdiğinde kendiliğinden düzelir.

Ancak bazı kişilerde altta yatan ya da birincil, aşırı düşük öz saygı vardır. Kendilerine verdikleri değer konusunda koşulsuz ve yaygın bir kötü düşünceye sahiptirler. Bu durum uzun süreli olduğundan ve koşullara veya performansa bağlı görünmediğinden, buna çekirdek düşük benlik saygısı diyoruz.

Çekirdek düşük benlik saygısına sahip kişiler çok az değere sahip olduklarına ya da hiç değere sahip olmadıklarına inanırlar ve kendilerini “değersiz”, “işe yaramaz”, “aptal”, “sevilemez” ve/veya “başarısız” olarak tanımlarlar. Ayrıca başkalarıyla olumsuz karşılaştırmalar yapma eğilimindedirler (“herkes benden çok daha iyi/daha ince/daha zeki”).

Temel düşük benlik saygısının diğer spesifik özellikleri : kötümserlik, geleceğe dair son derece olumsuz bir bakış açısı; ve umutsuzluk, pozitif değişimin imkansız olduğu inancıdır. Tedaviyi baltalama eğiliminde olan bu tutumlara “olumsuz bilişsel önyargılar” adını veriyoruz. Çekirdek düşük benlik saygısı yeme bozukluğu ile birlikte var olduğunda, iki ana süreç yoluyla olumlu değişimi engeller:

  1. Etkilenen bireyler, kendileri hakkındaki olumsuz görüşlerinin koşulsuz ve yaygın doğası nedeniyle iyileşme olasılığını çok az görür veya hiç görmez.
  2. Çekirdek düşük benlik saygısının varlığı, insanların değersizlik duygularını iyileştirmek için şekillerini, kilolarını ve yemek yemelerini kontrol etmek için özellikle çaba göstermelerine yol açar.

Çekirdek düşük benlik saygısı söz konusu olduğunda, düşük benlik saygısı doğrudan ele alınmadığı sürece tedavinin başarı şansı düşüktür. CBT-E’nin geniş formu, bununla başa çıkmak ve iyileştirmek için özel prosedürler içeren özel bir modül içerir.

Belirgin kişilerarası zorluklar

Kişilerarası zorluklar -ilişkilerle ilgili sorunlar demenin bir başka yolu- yeme bozukluğu olan kişilerde yaygındır. Gördüğümüz gibi bazı tipik yeme bozukluğu davranışları, gizliliği ve toplumdan uzaklaşmayı teşvik eder. Bu sorunlar yeme bozukluğuna ikincil olarak ortaya çıkıyorsa, genellikle tedavinin ilerlemesini engellemez ve yeme bozukluğu remisyona girdiğinde genellikle kendiliğinden çözülür. Bu nedenle, BDT-E tarafından doğrudan ele alınmaları gerekmez. Bununla birlikte, bazı kişiler yeme bozukluğu başlamadan önce insanlarla etkileşimde ciddi veya belirgin zorluklar yaşarlar. Bu birincil kişilerarası güçlükler yeme bozukluğunu besler ve/veya tedavinin üstlenilmesini zorlaştırır. Yeme bozukluğunu sürdürme ve/veya tedavinin uygulanmasını engelleme eğiliminde olan belirgin kişilerarası zorlukların bazı örnekleri aşağıdaki paragraflarda açıklanmaktadır.

  • Sosyal izolasyon ve kişilerarası işlevsellikte zorluk. Yeme bozukluğu olan gençlerde en sık görülen kişilerarası sorun, tatmin edici ilişkilerin olmamasıdır. Bu sorunu yaşayan kişilerin sosyal becerileri zayıftır, akranlarıyla tanışmak ve bağlantı kurmak için mücadele ederler veya ilişkilere garip tepkiler verirler. Bu durumlarda, zayıflık peşinde koşmak, başkalarını memnun etmeye ve daha samimi ve tatmin edici ilişkiler geliştirmeye çalışmanın işlevsiz bir yolu haline gelebilir.
  • Kişilerarası çatışmalar. Bunlar tipik olarak bir kişi ve en az bir önemli diğer kişi, ilişkide sahip olmaları gereken roller konusunda aynı beklentileri paylaşmadıklarında ortaya çıkar. Ebeveynler, kardeşler ve arkadaşlar da dahil olmak üzere, yeme bozukluğu olan bir gencin hayatındaki herhangi bir önemli figürle bu tür tartışmalar yaşanabilir. Kişiler arası çatışmalar bazı bireylerde yeme bozukluklarını tetikleyebilir ve sürdürebilir. Örnek bir vakada, hastalarımızdan biri olan 17 yaşındaki bir kız, daha bağımsız ve özerk olmak isterken annesi tarafından sürekli bir çocuk gibi muamele görmüştür. Kız, annesine karşı bağımsızlığını ve özerkliğini savunmak için yemek yemesini kontrol etmiş, annesi de maalesef kızına daha da çocuk gibi davranarak tepki göstermiştir. Bir başka vakada ise bir genç, babasıyla olan çatışmalı ilişkisinin tetiklediği olumsuz duyguları düzenlemek için tıkınırcasına yemeyi kullanmıştır.
  • Ergenlik ve rol değişimi ile başa çıkmak. Ergen olmak kolay değildir. Bu yaş grubu hormon seviyelerinde, vücut şeklinde, çevrede (örneğin yeni bir okula başlamak) ve rollerde (“büyümek”) kafa karıştırıcı ve zorlayıcı olabilecek önemli değişikliklerle başa çıkmak zorundadır. Ergenlik erken ergenlik döneminde başlar ve bunun sonucunda ikincil cinsel özelliklerin gelişmesi (örneğin, kasık kılları, göğüsler ve kadınlarda değişen kalça şekli ve erkeklerde artan kas kütlesi) bazı gençlerde kaygı ve kırılganlığı tetikleyebilir. Bu değişiklikler nedeniyle kendilerini dengesiz hissederler ve bildikleri ve “güvenli” çocuksu bedenlerine geri dönmek isterler. Ergenlik aynı zamanda bazılarının ilk kez cinsel deneyimler yaşadığı bir dönemdir. Gerçekten de, değişen bedenleri daha fazla dikkat çeker (kurt ıslıkları, laf atma ve iltifatlar gibi) ve bu da bazılarının üstesinden gelmesi zor olabilir.

Belirgin kişilerarası zorluklar, yeme bozukluğunu çeşitli mekanizmalar aracılığıyla sürdürebilir:

  • Diğer öz değerlendirme alanlarının gelişimini engelledikleri için şeklin, kilonun, yemenin ve bunların kontrolünün aşırı değerlendirilmesini yoğunlaştırırlar.
  • Bireyi kişilerarası zorluklarından kaçmak, kaçınmak ve dikkatini dağıtmak için yeme bozukluğunun daha da derinlerine sürükleyebilirler.
  • Öz saygıyı kötüleştirebilir ve öz değerlendirmeyi iyileştirmek için şekil, kilo ve yeme kontrolünün kullanılmasını teşvik edebilirler.
  • Tıkınırcasına yeme ataklarını tetikleyebilirler ve bulimia nervoza hastalarının sosyal ilişkilere karşı özellikle hassas olma eğiliminde olduklarına dair kanıtlar vardır.

Duygudurum intoleransı

Olaylar ve duygular, yeme bozukluğu olanlar da dahil olmak üzere hemen herkesin yemek yemesini etkiler (yukarıya bakın). Bununla birlikte, yeme bozukluğu olan bazı gençlerde yemek yeme, olaylar ve bunlarla ilişkili ruh hali değişikliklerinden belirgin bir şekilde etkilenir. Bu kişiler, iki temel bileşenle karakterize edilen duygudurum intoleransı adı verilen bir sorundan muzdariptir:

  1. Yoğun (özellikle zorlayıcı) duygu durumlarına karşı aşırı hassasiyet ve bunları kabul edip uygun şekilde başa çıkamama.
  2. Yoğunluğu azaltmak için işlevsiz duygudurum modülasyonunun kullanılması ve olumsuz duyguları etkisiz hale getirmenin kişisel bir bedeli vardır.

Yeme bozukluğu olmayan kişilerde, işlevsiz ruh hali modülasyon davranışları kendine zarar vermeyi (örneğin, deriyi kesmek veya yakmak) ve/veya psikoaktif maddeler (örneğin, alkol veya diğer uyuşturucular) almayı içerebilir. Ancak hem duygudurum intoleransı hem de yeme bozukluğu olan kişilerde bu sorunlar katlanarak artar. Bu kişiler sıklıkla tıkınırcasına yeme, kendi kendine kusma ve aşırı egzersiz yapma gibi bazı karakteristik yeme bozukluğu davranışlarının işlevsiz başa çıkma mekanizmaları olarak kullanılabileceğini keşfederler: bu davranışlar olumsuz duygularıyla başa çıkmalarına yardımcı olur ve kısa vadede kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlar. Bu durumlarda, yeme bozukluğunu sürdürdüğü ve tedaviye engel olabileceği için duygudurum intoleransının ele alınması gerekir.

*Bu yazı gençlere ve ailelere rehber olması, yeme bozukluklarının nasıl etkilerini olduğunu daha iyi anlamaları için A Young Person’s Guide to Cognitive Behavioural Therapy for Eating Disorders kitabının bir bölümünün çevirisidir. Bu yazıyı sonuna kadar okuduysanız eğer sizde ya da sevdiklerinizde yeme bozukluğunun olduğundan şüpheleniyorsunuzdur. Zaman kaybetmeden çocuk ve ergen psikiyatristinden randevu almanızı öneririm. Benimle çalışmak isterseniz eğer “Randevu” sekmesinden ön görüşme yapmak için formu doldurabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

Whatsapp'tan yaz
Merhaba 👋
Sorularınız mı Var? Buradan Ulaşın.