Türkiye’deki Gençlerin Neredeyse Hepsi Quarter-Life Krizi İçinde Yardım Arıyor !

Dünyadaki kırılgan fay hattı pandemi ile birlikte maalesef gözle görülür şekilde kırılmış durumda. Bu kırılma ile birlikte bütün dünyada yaşanan ekonomik kriz ve işsizlik sorunu, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde fay hattının daha da derinleşmesine sebep oldu. Pandeminin insanların zihin sağlığı üzerine sürekli olan etkisi de varoluşsal kaygıları daha da tetikledi. Yaşanan ekonomik krizle birlikte insanların yaşadığı varoluşsal krizler daha da derinleşti. Bu ruhsal kriz belki de en çok erişkin olmaya çalışanları etkiledi. Çeyrek yaşam krizindeki bireyler için kariyer yolu seçmek zaten yeterince kaygı verici bir durumken, bir de bulunduğu çevrede yaşanan ekonomik kriz her şeyi daha da zor hale getirdi.

Daha önceden herkesin bildiği Orta Yaş Krizi gibi Çeyrek Yaş Krizi de artık daha çok gündemimizde. Dünya genelinde çeyrek yaşam krizi olarak adlandırılan bu durum aslında; 20’li yaşların başlarından (bazen 18 yaşında da başlayabilir) 30’lu yaşlara kadar süren, genellikle üniversiteden mezun olduktan sonra başlayan, kişinin yaşamının yönü ve kalitesiyle ilgili kaygılarını içeren bir süreçtir. Birey bu süreçte hayatının nereye doğru gittiği ve bu gidişata ne gibi bir dokunuşta bulunabileceği gibi konularda yoğun şekilde kafa yorar.

Ergenlik dönemi, erişkinlere atfettiğimiz rollerin kazanıldığı bir dönem olarak tanımlanır. Günümüzdeki gençler erişkinliğe geçerken yeni bazı zorluklarla karşı karşıya. Quarter-Life Krizi veya daha yaygın adıyla Çeyrek Yaşam Krizi de bu zorlukların başında geliyor. Peki nedir bu Çeyrek Yaşam Krizi? Nasıl anlarız?

Ergenlik dönemi, kimlik duygusunu oluşturmaya çalışmak için verilen mücadelelerle doludur. Bu dönemde erişkinliğe adım atmak için hazırlanan bireyde kendi hayatını nasıl şekillendirmek istediğine dair düşünceler belirgin bir biçimde ortaya çıkar, istediği veya istemediği şeyleri belirler, sahip olmak istediği hayatı kesinleştirir. Günümüz Türkiye’sinde ise pek çok genç üniversite okumanın anlamsız olduğunu düşünüyor, tamamlayacağı üniversite eğitiminin hayatını devam ettirmek için gerekli bir adım olduğunu inanmıyor veya ülkenin durumuna göre istediği hayatı yeniden şekillendiriyor. Üniversite gibi donanımlı eğitim anlayışından yararlanmaktan ziyade bir an önce hayata atılmak isteyen gençler, bir alanda yetkin bir kişi olmaktansa yaşam masraflarını karşılamak için bulabildikleri her işe girmeyi düşünüyor. Önceleri üniversiteyi bitirdikten sonra ortaya çıkan “varoluşsal kriz”, günümüzde belirtilerini daha erken yaş grubunda göstermeye başlamış durumda.

Çeyrek Yaşam Krizi Belirtileri

  • Değişim ihtiyacı hissetmek (işinde, evinde, arkadaş çevresinde gibi)
  • Yalnızlık hissi
  • Arkadaş çevresinden uzaklaşma
  • Bazen gelen ‘iyi bir hayatım olmayacak’ düşüncesi
  • Kendini ve hayatını akranlarla kıyaslama
  • ‘Yeni bir hayat kurmalıyım’ düşüncesi
  • Hayata geç kaldım düşüncesi
  • Mezun olduğu bölümden, işinden ve kendine çizdiği yoldan pişman olma
  • Hayatında boşluk hissi
  • Geleceğe dair korku
  • Amaçsız hissetme
  • Ne istediğine karar verememe
  • Motivasyon eksikliği ve fiziksel yorgunluk
  • Depresyon ve anksiyete

Dünya çapında yaşanan Covid-19 salgını ile birlikte gelen ekonomik kriz sebebiyle ülkemizde güçlü bir şekilde hissettiğimiz barınma sorunu en çok gençleri vurmuş durumda. Üniversite hayatına başlayacak olan gençler kalacak yer bulma konusunda ekonomik olarak zorlanıyor. Özellikle pandemi sürecindeki ilk eğitim yılında üniversiteyi şehir dışında kazanan gençlerin çoğu bütçelerine göre bir yer bulamadıkları için okullarını dondurup aile evine dönmek zorunda kalmıştı. Bu süreçte eğitim hayatına başlamadan bitirme kararı alan gençler de olmuştu. Yine aynı dönemde mezun olan gençlerin bir kısmı işsizlik ve barınma sorunu sebebiyle aile evine dönmüş ve depresyon gibi problemlerle karşılaşmıştı.

Bizde olmasa da Batı ülkelerinde birçok haber kanalında ruh sağlığı krizinin kapıda olduğu söyleniyor. Pandemi ile başlayan krizin ilk dalgaları çocukları, gençleri, yaşlıları ve dezavantajlı grupları içine almıştı. Credit Karma tarafından yapılan ankete göre bugün Z kuşağının birçoğu ebeveynleri ile birlikte yaşıyor ve onlarla kalmaya devam etmeyi planlıyor. Pek çoğu ekonomik olarak oldukça zorlanıyor ve gelecekte nasıl bir hayat sürmek istediğini hayal bile edemiyor. Gençler hayallerini yaşamaktan çok, ‘sadece yaşamak istiyorum’ düşüncesiyle hareket ediyor ve birçoğu hayal kurmak dahi istemiyor. Önceki kuşaklara bakıldığında gençlerin reşit olduktan sonra ekonomik özgürlüklerini kazandığı ve kendi bağımsız hayatlarını kurduğunu görüyoruz. 2001 krizine rağmen Y kuşağında da bu durum kısmen devam etmiştir. Fakat Z kuşağına gelindiğinde hem nüfus arttı hem de pandemi işsizlik oranlarını artırdı, gençler isteklerinden ziyade toplumun ihtiyaçlarını karşılamak ve maddi durumlarını iyileştirmek için hayatlarına yön vermeye başladı. Gençler eğitimden daha çok para kazanabilecekleri bir hayata yöneldi ve üniversite okurken bile ileride bu eğitimin hayatına bir katkısı olup olmayacağı konusunda endişelenmeye başladı.

Sanırım şimdi sırada geleceğimiz var. Bu zihin sağlığı krizini bireye indirgemeden asıl problemin ekonomik-ekolojik bir sorun olduğunu vurgulamak istiyorum. Yaşanılan zorluklara yeni adlar takarak (sosyal medya bağımlılığı, oyun bağımlılığı gibi) sorunları, insanların üzerine yıkmamak gerektiğine inanıyorum. Yaşanılan zorluklara psikolojik ve psikiyatrik çerçevede yeni isimler bularak çözümü psikolog ya da psikiyatristlere bırakmak ise gelmekte olan krizin daha da büyümesine sebep olacaktır. Bu yüzden psikiyatrist ya da psikologlara bu işi vermeden önce yasa yapıcıların ve politikacıların insanların hayatlarına dokunarak etki edecek, bireyin yükünü azaltacak çözümler üretmeleri gerekmektedir. Çünkü bu durum şu an göze batmasa da 20 yıl sonra yetişkin birey olamamış bir kuşakla karşı karşıya kalacağız.

Bir yanıt yazın

Whatsapp'tan yaz
Merhaba 👋
Sorularınız mı Var? Buradan Ulaşın.